Defineye sahip viraneler var! James Kerwin, Anadolu’nun harabe mabetlerini fotoğraflıyor
İki senedir Türkiye’deki harabe mekânları ve en çok da eski camileri fotoğraf eserlerine yansıtan İngiliz sanatçı James Kerwin “Türkiye’de farklı tarihî dönemlere ait çok sayıda eşsiz bina var. Bunların hepsinin İstanbul’daki turistik yerler gibi korunması gerektiğine inanıyorum” diyor.
MURAT ÖZTEKİN’İN HABERİ İngiliz fotoğraf sanatçısı James Kerwin, enteresan bir serüvenin içerisinde. Kendisi yaklaşık 10 senedir terk edilmiş mekânları, harabeleri ve gizli yerleri fotoğraflıyor. Asya’dan Orta Doğu’ya, Güney Afrika’dan Balkanlara kadar dünyanın farklı noktalarındaki eski binaları kadraja alan sanatçının son durağı ise Türkiye oldu. Kerwin, iki senedir de İstanbul’da yaşıyor ve Anadolu’nun yollarına düşüp viranelerinde başka “defineler” arıyor.
Biz de “Sanctuary” adlı fotoğraf serisi için Türkiye’nin yedi bölgesinden altısını ziyaret eden Kerwin’le fotoğraf macerasını konuştuk…
Harabe yerlere odaklanmaya nasıl başladınız?
Bir sanatçı olarak 10 yılı aşkın bir müddettir terk edilmiş, gizli ve unutulmuş yapıları keşfediyorum. Bu kolay bir yolculuk değil ama beni zenginleştiriyor. Umulmadık yerlerin güzelliğinden ilham alıyorum ve bu ilhamı fotoğraf çalışmalarım vasıtasıyla insanlarla paylaşmayı hedefliyorum. Bugünlerde ise kullanılmayan binaların yanı sıra gizli iç mekânları, kalıntıları, harabeleri de çekmeye çalışıyorum. ,
KÖYLER ÇOK DEĞİŞTİ
“The Sanctuary” yıkık mimari eserleri fotoğrafladığınız bir fotoğraf serisi. Bu proje tam olarak nedir?
Türkiye’nin ana seyahat rotalarından uzakta, henüz keşfedilmemiş köyleri var. Son 20 yılda bu köyler değişti; eski, yıkık dökük camilerin yerini yeni ve daha büyük dinî mekânlar aldı. Araştırmalarım sırasında İzmir ve Aydın’ı çevreleyen tepelerde eski bir camiye rastladım. Ziyaret ettiğimde daha fazlasını aramam için ilham aldım. Aylarca bilgi topladım ve hepsini haritalandırdım. Bu terk edilmiş ahşap camilerin çoğu zaman içinde iklim şartları sebebiyle tahrip olmuştu. Ben de bu fotoğraf serimde binaları aramaya çıktım.
Ya sonra?
Bu seri boyunca yaklaşık 18 kasaba ile şehirden geçtim ve Türkiye’nin farklı bölgelerindeki 40’tan fazla köyü ziyaret ettim. Tabii ki, ziyaret ettiğim her köyde, İstanbul’da yaşamama rağmen bir turist/ziyaretçi olarak görüldüm.
LÜBNAN’DA OSMANLI MOBİLYALARI BULDUM
Türkçe’de “Harabat ehlini hor görme zakir/ Defineye malik viraneler var!” diye mecazi anlamda söylenen ünlü bir eski şiir vardır. Bu binalarda ne tür “hazineler” buldunuz?
İlk günlerde şimdi bulduğumdan çok daha fazlasını keşfediyordum ama bunlar daha ziyade eski kitaplar, freskler, sanat eserleri ve tablolardı. Ama iki yıl önce Lübnan’da bir konakta Osmanlı mobilyaları bile buldum; oraya nasıl geldiğine dair kimsenin bir fikri yoktu!
HUZUR VEREN MEKANLARI KEŞFEDİYORUM
Özellikle harap camilerde fotoğraf çekerken ne tür duygular yaşıyorsunuz? Sizinki geçmişe bir yolculuk mu?
Benim için önemli olan iyi görüntüler yakalamaya çalışmak, güzel işler yapmak. Fakat kimsenin beni rahatsız etmediği, huzur veren “güçlüklerden” uzak olma hissini seviyorum. Bu duyguları yakalayabileceğim yeni mekânlar keşfetmekten hoşlanıyorum.
Peki, Türkiye’deki harap binaları diğerlerinden ayıran ne?
Türkiye’de farklı tarihî dönemlere ait çok sayıda eşsiz bina var. Bunların hepsinin İstanbul’daki turistik yerler gibi korunması gerektiğine inanıyorum.
Bu, mekânların sizin topraklarınızda olması, Müslüman ya da Hıristiyanlar için tasarlanmış olması fark etmeksizin bu şekilde korunması için yeterli.
Fotoğraf çektiğinizde Türk halkından tam olarak ne tür reaksiyonlar alıyorsunuz?
Bir sürü insan ve hepsi çok arkadaş canlısıydı. Bazıları bana çay, bisküvi ve hatta mahallî ürünler ikram etti. Ve tabii ki zaman zaman niçin böyle bir yeri fotoğraflamak istediğime dair bir şaşkınlık da oldu.
Kaynak: Türkiye Gazetesi