Dünyaca ünlü aktör Ghassan Massoud: Orta Doğu sinemada kendini anlatamıyor
Usta oyuncu Ghassan Massoud, Orta Doğu’nun tarihini ve bugününü sinema yoluyla dünyaya aktarma hususunda tereddüt yaşadığını söylüyor. Massoud, sahabe rollerinin ise kalbine dokunduğunu ifade ediyor.
MURAT ÖZTEKİN’İN RÖPORTAJI – Ghassan Massoud “Cennetin Krallığı”ndan “Karayip Korsanları”na Hollywood’un önemli yapımlarında rol almış usta bir oyuncu. Suriyeli aktör aynı zamanda Türkiye’deki sinema seyircisinin de birçok eserden aşina olduğu bir isim.
Şimdilerde TRT’nin “Mehmed: Fetihler Sultanı” dizisinde Hazreti Eyyûb el-Ensari’yi canlandıran Massoud, 12 Punto çerçevesinde İstanbul’a geldi. Biz de kendisine sinemaya dair sorularımızı yönelttik…
>> Orta Doğu’dan çıkıp Hollywood’da rol alan oyunculardan birisiniz. Bu göründüğü kadar kolay mıydı?
Elbette bu hiç de kolay olmadı. İlk tecrübemde yönetmen Ridley Scott, Selâhaddin Eyyûbi rolünü oynayacak Orta Doğulu, Arap özellikleri taşıyan bir oyuncuyu seçmeyi düşündüğünde, birçok profesyonel sanatçı ile görüşmeleri gerekiyordu. Dünya çapında binden fazla oyuncu performansa tabi tutuldu. Böylece ben de audition sundum ve menajerim aracılığıyla ABD’deki Ridley Scott’a gönderdik. Scott, “Cennetin Krallığı” senaryosundan İngilizce bir replik sergilediğimi gördüğünde şöyle söylemiş: “Bu rolü oynamaya en uygun kişi bu adam!’’ Dolayısıyla ne erişim ne deneyim de kolaydı. Çok çok büyük bir rekabet vardı.
>> Peki, Hollywood’da tutunmak için neler yaptınız?
Bahsettiğim gibi ilk deneyimim “Cennetin Krallığı”ndaki Selâhaddin Eyyûbi karakteriydi. Belki de bu karakter bana Hollywood’da başka rollerde aranan biri olmanın kapısını açtı. Asıl önemli olan da buydu. Tabii ki şüphesiz tutunmak için ana rolü oynayan şeyler; yetenek, diğer yandan tecrübe ve dünya sahnesinde görünmemdi.
>> “Cennetin Krallığı”nda usta yönetmen Ridley Scott’la nasıl bir ilişkiniz olmuştu?
Yönetmen Ridley Scott ile ilişkim dostluk ve her iki taraf arasında bir güven ilişkisiydi. Yani Selâhaddin Eyyûbi’nin yaşadığı, İslam ve Arap tarihinin o kritik döneminde milletin ordularına komuta ettiği bir ortamdan geldiğim ve İslam kültürüne sahip çevrede yetiştiğim için Scott bana tam anlamıyla güveniyordu. Ben de ona büyük güven duyuyordum. Çünkü o büyük bir yönetmendi ve böylesine harika bir filmde beni nasıl iyi göstereceğini biliyordu.
KALBİME EN YAKIN OLANLAR SAHABE ROLLERİ
>> Kariyeriniz boyunca sinemada sayısız surete büründünüz. Bunlar arasında sizi en çok etkileyen roller hangileriydi?
Aslında rollere göre değil, oynadığım karakterlere göre önem sırası yapmayı tercih ediyorum. Yani tarihî rollerde diyebilirim ki başlangıçta “Ömer” dizisinde Hazreti Ebû Bekir Sıddık, “Cennetin Krallığı” filminde Selâhaddin Eyyûbi, yirmi yılı aşkın bir süre önce canlandırdığım Abdullah bin ez-Zübeyr, İmam Ali Rıza, Ebû Ubeyde el-Cerrah karakteri ve “Mehmed: Fetihler Sultanı” dizisinde canlandırdığım Ebû Eyyûb el-Ensari karakteri var. Benim için bu roller kalbime en yakın olanlarıdır.
EYYÛB EL-ENSARİ’Yİ OYNAMAK ÇOK KIYMETLİ
>> Orta Doğu’nun sinemada kendi hikâyelerini işlemekte eksik kaldığı hep konuşulur. Sizce sebebi nedir?
Bana göre asıl sebep, Orta Doğu’nun genel olarak kültürel, sosyal ve medeniyet ortamının; duygularımızı, çağdaş yüzümüzü, tarihimizi ve bugünümüzü sinema yoluyla dünyaya aktarabileceğimize şimdi bile inanmada tereddütlü olmasıdır. Bugün dünya kitaba değil görsele itimat ediyor. Bunu sinemada bulabilirsiniz. Orta Doğu’nun ise bugüne kadar görseli ve bunun insanlar üzerindeki etkisini takdir etmediğini düşünüyorum, korkuyorum.
Diğer sebep ise şu ana kadar filmin halka layık bir şekilde sunulmasını sağlayacak bir sinema yapımını iyi bir bütçeyle sağlayacak yapımcı, sermayedar ya da iş adamlarının olmamasıdır. Hollywood’a bakın; 200 milyon dolar, 300 milyon dolar, 500 milyon dolar film bütçesi koyuyorlar. Orta Doğu’da değeri ve içeriği ne olursa olsun bir sinema filmi yapmak için bu kadar para ödeyen iş adamı, kurum veya kuruluş var mıdır? Bugüne kadar ne yazık ki onu bulamadık!
Üçüncü sebep ise Hollywood’da var olan teknik ya da teknolojik imkanların, esasında dünyanın başka yerlerinde olmamasıdır.
KENDİMİ MUTLU HİSSEDİYORUM
>> Zaman zaman Türk yapımlarında da rol alıyorsunuz. Son olarak TRT’nin “Mehmed: Fetihler Sultanı” dizisinde Hazreti Ebû Eyyûb el-Ensari’yi canlandırdınız? Size ne hissettirdi?
Evet, Türkiye’de “Kurtlar Vadisi Irak” ve “Kelebek” filmine oyunculuk yaptım ve bugün TRT kanalı için Miray yapımın hazırlamış olduğu, “Mehmed: Fetihler Sultanı” dizisinde Ebû Eyyûb el-Ensari (Eyüb Sultan) karakteri olarak yer alıyorum. Kişisel olarak bu deneyimden dolayı kendimi rahat ve mutlu hissediyorum. Eyyûb el-Ensari çok kıymetli bir şahsiyet, onu televizyona taşıyor olmak benim için çok kıymetli. Umarım bu deneyimi başarılı bir şekilde tamamlarız ve gelecekte bunun gibi saygın kişilikleri, saygın bir biçimde ekrana veya beyazperdeye taşıyan başka fırsatlar olur.
>> Rollerinizi derin ifadelerle canlandırıyorsunuz. Bu sadece bir kabiliyet mi, yoksa geçmişinizde yaşadıklarınız mı buna yol açıyor?
Bakın, bahsettiğiniz her şey önemli bir performansın sergilemesinde ortak sebeptir. Kabiliyet, bir oyuncu için temel bir gerekliliktir. Ayrıca oyuncunun geçmişte yaşadığı tecrübeler, role nasıl yaklaştığı, performansı ve ifadeleri belirleyici bir etkiye sahiptir. Bu argümanları doğru yerde ve seviyede kullanırsa karakteri, insanlara en iyi şekilde geçirir. Oynamaz, o olursunuz!
TÜRKİYE VE SURİYE’NİN TARİHİ BAĞLARI ASIRLARA DAYANIYOR
Suriyeli oyuncu Ghassan Mesud: Suriye ile Türkiye arasındaki tarihî bağlar şüphesiz çok güçlü ve yüzyıllara dayanıyor. Bu bağlar geleneklerde, kültürde, hatta belki de folklorda köklüdür. Suriye ile Türkiye arasında pek çok benzer şey bulabiliriz. Bir Suriyeli Türkiye’deyken ya da bir Türk Suriye’deyken kendini yabancı görmediğini ve ülkesinden çok uzakta hissetmediğini düşünüyorum.
Kaynak: Türkiye Gazetesi